İnsanların enerjiyi kullanma şeklini etkileyen davranış değişiklikleri, 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmak için önemlidir.

IEA’nın 2050’ye Kadar Net Sıfır Emisyon Senaryosunda (NZE), hem karbondan arındırılmış hem de 2050’de bugünün iki katı büyüklüğünde bir küresel ekonomiyi destekleyebilecek bir enerji sektörüne ulaşmak için küresel enerji sisteminin her köşesinde köklü dönüşümler çağrısında bulunuluyor. Ancak tek başına teknoloji yeterli değil: 2050’de net sıfır emisyon, insanların rızası ve aktif desteği olmadan gerçekleşemez. Bu, düşük karbon teknolojilerinin bir karışımını ve bir elektrikli araç (EV) satın alma veya bir çatı katının yalıtılması gibi insanların katılımını içeren tek seferlik olayları içerir. Bununla birlikte, günlük yaşamda israfı veya aşırı enerji tüketimini azaltan düzenlemeler anlamına gelen davranış değişiklikleri de gereklidir. Enerji yoğun yaşam tarzlarının norm olduğu dünyanın daha zengin bölgelerinde özellikle önemlidirler. Davranış değişiklikleri, araba kullanmak yerine bisiklete binmeyi veya yürümeyi, ısıtmayı kapatmayı ve eve yakın bir yerde tatile gitmeyi içerir. Ayrıca, üreticilerin malzemeleri daha verimli kullanma ve tüketicileri geri dönüşüme teşvik etme çabaları, endüstride enerji kullanımını azaltabilir.

NZE senaryosunda, davranış değişiklikleri binalarda, yollarda ve hava trafiğinde emisyonları azaltmaya ve enerji talebini azaltmaya yardımcı olur. 2021-2050 yılları arasında NZE’deki toplam CO2 emisyonu, bu tür davranış değişiklikleri içermeyenden yaklaşık %4 daha az olacaktır. Davranış değişiklikleri üç ana şekilde işlev görür:

  • Davranış değişiklikleri, mevcut karbon yoğun varlıklardan kaynaklanan emisyonları azaltır.
  • Davranış değişiklikleri, bunu yapmak için diğer seçeneklerin az olduğu sektörlerde emisyonları azaltır.
  • Davranış değişiklikleri, yeni düşük karbonlu elektrik kaynakları üzerindeki baskıyı kaldırarak ve biyoyakıt üretimini sürdürülebilir sınırlar içinde tutmaya yardımcı olarak enerji talebini azaltır.

NZE’deki davranış değişiklikleri gelişmiş ekonomilerde daha hızlı ve daha derin olduğundan, dünya çapında kişi başına düşen enerji tüketiminin eşitsiz dağılımını düzleştirme etkisine sahiptir. Örneğin, istenen sıcaklığı 19-20°C’ye ayarlayarak alan ısıtma kullanımının azaltılması, elektrik talebini 2030’da küresel olarak 160 TWh azaltır ve bu azalmanın %70’inden fazlası gelişmiş ekonomilerde gerçekleşir. 2019 ve 2050 yılları arasında faaliyet büyümesinin %85’inden fazlasının gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde gerçekleşmesine rağmen, binalardaki ve karayolu taşımacılığındaki davranış değişikliklerinin emisyonlar üzerindeki etkileri de gelişmiş ekonomilerde en fazladır.

Hükümetler, davranış değişikliklerini mümkün kılmak için kilit aktörlerdir. Davranış değişiklikleri, genellikle bireysel ve toplu sosyal ve ekonomik faydaların eşlik ettiği önemli emisyon azaltımları sağlayabilse de bireylerin enerjiyi kullanma biçimlerini değiştirmeleri zor olabilir. Politika yapıcıların, davranış değişikliklerinin önündeki engelleri tanıması ve insanların enerji kullanma şekillerini değiştirmelerini kolaylaştıran politikalar belirlemesi ve uygulaması gerekir.

İklim değişikliği ve sonuçları konusunda farkındalığı artırarak sosyal normları uyarlamak enerji tasarrufuna yardımcı olabilir. Örneğin, 2005’ten bu yana Japonya, yaz aylarında rahat, daha hafif ofis kıyafetlerini teşvik eden ve böylece klima ihtiyacını azaltan ‘Cool Biz’ kampanyasını yürütüyor.

İklime duyarlı yaşam tarzlarını sübvanse etmek ve emisyon açısından yoğun faaliyetleri daha maliyetli hale getirmek gibi finansal teşvikler ve fiyat sinyalleri, daha temiz seçeneklerin teşvik edilmesine yardımcı olabilir. Bir örnek, tüketicilerin enerji verimli çözümlerin yüksek ön maliyeti nedeniyle cesaretlerinin kırıldığı konut ısıtmasıdır. Buna karşı koymak için 2020’de Almanya, eski mazotlu ısıtıcılar için yeni, daha verimli ekipmanların yatırım maliyetlerinin %45’ine kadarını sağlayan bir hurdaya çıkarma bonusu kabul etti.

Ulaşım modlarını değiştirmeye yönelik teşvikler kamu yatırımlarıyla birleştirilmelidir. İnsanlar ancak uygun alternatifleri varsa daha az araba kullanacaklar. Dolayısıyla toplu taşıma ve aktif hareketliliğin kullanılması metro hatlarının, otobüs şeritlerinin ve bisiklet altyapısının varlığına bağlıdır. Yükselen piyasalarda ve gelişmekte olan ekonomilerde, elektrik erişimine yapılan kamu yatırımı, konut ve ticari tüketiciler arasında temiz enerji kaynaklarının alınmasını sağlamak için önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin, 2018’de Kenya, şebekeden bağımsız fotovoltaik (PV) sistemler de dahil olmak üzere yenilenebilir kaynaklara odaklanarak 2022 yılına kadar elektriğe evrensel ve güvenilir erişim sağlama stratejisini benimsedi. 2017’den beri elektrik erişimi Kenya’da nüfus artışını geride bırakarak yılda altı puandan fazla büyüyerek 2019’da %70’e ulaştı.

Net sıfır 2050’ye giden yol dar bir yoldur ve gönüllü eylemler, itici güçler veya finansal teşvikler hedef için yeterli olmayacak. Sonuç olarak, tüketicilerin seçeneklerinin tümünün düşük karbonlu bir yol elde etmekle uyumlu hale getirilmesi gerekecektir. Bu, cihazlar, binalar veya araçlar için zorunlu standartların ve tüm özel yatırımların zaman içinde düşük karbonlu hale gelmesinin rolünün altını çiziyor. ABD’nin Kaliforniya eyaleti, elektrikli araç şarj cihazlarını ve güneş enerjisiyle çalışan PV sistemlerini entegre etmek için yeni yapılar gerektiren iddialı bir dizi bina standardı benimsedi ve böylece tüm eyalette araç elektrifikasyonu ve güneş enerjisi yaygınlaşmasını teşvik etti.

Tüm yaratıcı davranış politikaları çok önemli bir şartla ancak başarılı olabilir: halkın kabulü. Bu çok basittir zira davranışsal önlemler ancak vatandaşlar politika amaçlarını ve araçlarını tam olarak desteklerse tam etkinliğe ulaşacaktır. Vatandaşlar programın etkilerini sosyal olarak adaletsiz olarak algılarlarsa, Fransız “sarı yelekliler”in benzin vergilerine karşı protestoları veya Norveç “yol geçiş ücretlerine karşı savaş” hareketinin belirgin bir şekilde gösterdiği gibi, bu politikalar hızlı bir şekilde çökecektir.

Hükümetlerin sorumluluğu, yalnızca iklim hedeflerine ulaşmak için davranış değişikliklerinin nasıl gerekli olduğunu şeffaf bir şekilde açıklamakla kalmayıp, aynı zamanda iyileştirilmiş sağlık, daha temiz hava, daha az trafik sıkışıklığı, daha ucuz yakıt dahil olmak üzere birçok ortak faydasını vurgulamaktır.

Bazı durumlarda, değişikliklerin ortak faydaları ortaya çıktıkça, hükümet mevzuatının bu yolda öncülük etmesi gerekir.  Birçok İskandinav şehrinde, önlemler duyurulduğunda başlangıçta halk desteği düştü, ancak bireysel faydalar fark edilir hale geldiğinde kabuller büyük ölçüde arttı.

2050 yılına kadar net sıfır emisyon elde etmek, küresel enerji sisteminde köklü bir dönüşüm gerektiriyor. Ancak müdahaleci olmayan teknolojik çözümlerin kendi başlarına gerekli hız ve ölçekte emisyon azaltımları sağlamak için yeterli olması pek olası değildir. Davranış değişiklikleri hem gerekli hem de ulaşılabilirdir ve bu değişikliklerin yönünü belirleme ve bunları etkin ve sürdürülebilir politika desteği yoluyla sağlama sorumluluğu hükümetlere aittir.

Kaynak: “Do we need to change our behaviour to reach net zero by 2050?”, IEA

İndirmek için tıklayın

Diğer İçerikler