ÖZET

Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı verimli ısıtma ve soğutma hizmetlerine duyulan ihtiyaç, 2015 Paris İklim Değişikliği Anlaşması ve 2030 için belirlenen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kapsamında acil bir öncelik olarak ortaya çıktı. Aynı zamanda, daha temiz, daha sürdürülebilir ısıtma ve soğutma çözümlerine geçiş, küresel Covid-19 krizinin ardından önemli miktarlarda yatırımı çekme, milyonlarca yeni iş imkânı ve kalıcı bir ekonomik iyileşme sağlama olasılığı sunmaktadır.

Isıtma ve soğutma talebi, küresel nihai enerji tüketiminin yaklaşık yarısını oluşturmaktadır. Bunun yaklaşık %50’si endüstriyel süreçlerde tüketilirken, %46’sı konut ve ticari binalarda ve daha az ölçüde yemek pişirme için kullanılıyor. Kalan kısım ise sadece seraları ısıtmak için değil aynı zamanda kurutma ve su ürünleri yetiştiriciliği için tarımda kullanılıyor. Sonuç olarak ısıtma ve soğutma, hava kirliliğinin önemli bir kaynağıdır ve küresel enerji ile ilgili CO2 emisyonlarının %40’ından fazlasını oluşturur.

Isıtma ve soğutma talebi büyümeye devam edecek. Soğutma talebi 1990’dan beri küresel olarak üç katına çıktı ve iklim değişikliği ısı dalgalarının sayısını ve şiddetini artırdıkça milyarlarca insana klima ve soğutma sağlamanın aciliyeti artıyor.

Dikkatlice yönetilen bir enerji geçişi, temiz, uygun fiyatlı ve güvenilir ısıtma ve soğutma sağlamak için kritik öneme sahiptir. Yalnızca Afrika’da, hanelere ve küçük ölçekli çiftçilere uygun soğutma teknolojileri sağlamak, yılda 4 milyar ABD doları değerinde gıdanın bozulmasını önleyebilir. Enerji geçişi aynı zamanda iç ve dış hava kirliliğinde büyük azalmalar getirecek, solunum yolu enfeksiyonlarını ve hava kirliliğinin neden olduğu önlenebilir ölüm oranlarını azaltacaktır.

Böyle bir geçiş, ülkelerin enerji güvenliğini ve bağımsızlığını güçlendirirken istihdam yaratacak, geçim kaynaklarını güçlendirecek, yerel üretimi teşvik edecek ve daha fazla sosyo-ekonomik fayda yaratacaktır. Elektrik şebekelerinin bulunmadığı veya enerjiye erişimin başka türlü yetersiz kaldığı durumlarda, yenilenebilir enerjiye dayalı çözümler hayati hizmetler sağlayabilir, yakıt toplamak için harcanan zamanı (çoğunlukla kadınlar ve çocuklar tarafından) azaltabilir ve üretken ekonomik faaliyetlere olanak sağlayabilir. Yenilenebilir enerjiye dayalı ısıtma ve soğutma, benzer şekilde ekonomik faaliyeti canlandırabilir ve insanların geçim kaynaklarını ve refahını güçlendirebilir.

Bu faydalara rağmen, politika yapıcılar şimdiye kadar ısıtma ve soğutmanın yenilenebilir enerjilere geçişini hızlandırmak için gereken politikalara sınırlı ilgi gösterdiler. 2019’un sonunda, çoğu Avrupa Birliği içinde olmak üzere yalnızca 49 ülkenin yenilenebilir ısıtma ve soğutma için ulusal hedefleri var iken 166 ülkenin sadece yenilenebilir elektrik üretimi hedefleri vardı.

GEÇİŞ ÖNÜNDEKİ ENGELLER VE ÇÖZÜM POLİTİKALARI

Ortak engellerin başında fosil yakıtlara, tüketici ataletine ve teknik engellere dayanan yüksek ön maliyetler, düzenleyici ve kurumsal çerçeveler gelmektedir.

Yenilenebilir ısıtma ve soğutma teknolojileri genellikle düşük işletme maliyetlerinden yararlanırken, fosil yakıt bazlı seçeneklere kıyasla genellikle daha yüksek ön maliyetleri vardır. Örneğin, evsel ısıtma sistemleri için, modern ve verimli bir biyokütle kazanının sermaye maliyeti kilovat-termal (kWth) başına 720–750 ABD Doları iken bir gaz veya petrol kazanı için sırasıyla 80-120 ve 120-150 / ABD Doları/ kWth’dir. Ölçek ekonomileri ve teknolojik gelişmeler nedeniyle bu maliyetlerin zaman içinde düşmesi beklenirken, yüksek maliyetler yenilenebilir ısıtma ve soğutmanın geliştirilmesinde hala büyük bir ekonomik engel teşkil ediyor.

Vergi indirimleri, kredi programları, doğrudan sübvansiyonlar ve hızlandırılmış amortisman gibi mali ve mali teşvikler şeklindeki devlet desteği, yüksek ön maliyetin önündeki engelin aşılmasında çok önemli olabilir. Örneğin, Almanya’nın Piyasa Teşvik Programı, ısı pompaları gibi küçük ölçekli yenilenebilir ısı sistemleri için hibe ve kredilere yılda 300 milyon Euro (yaklaşık 360 milyon ABD Doları) ayırdı ve bu, 2000 ile 2020 yılları arasında 1,8 milyondan fazla sistemin kurulmasıyla sonuçlandı.

İspanya’nın yeni hükümet binalarında güneş enerjili su ısıtıcılarının kullanılması gerekliliği gibi talimatları son derece etkili politika araçlarıdır. Hükümetler, belirli hedefler belirleyerek enerji geçişini hızlandırmaya da yardımcı olabilir. 2020’nin sonlarına doğru, 12’den fazla ülke ve Avrupa Birliği, net sıfır emisyonlarla ilgili yasaları kabul etti veya önerdi. Bu tür hedefler, yenilenebilir enerjinin yayılması ve geliştirilmesine yönelik ulusal taahhütleri gösterir ve yatırımcılar ve tüketiciler için öngörülebilirlik sağlar.

Diğer bir önemli engelde, fosil yakıtların yenilenebilir alternatifler üzerinde hala sahip olduğu son kullanıcı fiyat avantajıdır. Fosil yakıtların kullanımının, bu yakıtların cari fiyatına dahil olmayan çevresel ve sosyal maliyetleri vardır. Bu sözde olumsuz dışsallıklar, hava kirliliğinin neden olduğu sağlık maliyetlerini ve iklim değişikliğinin artan etkilerinden kaynaklanan hasarı içerir.

Bu nedenle, enerji geçişini gerçekleştirmeye yönelik önemli bir ilk adım, fosil yakıtlar için sübvansiyonları aşamalı olarak kaldırarak ve karbon vergileri veya emisyon ticareti sistemleri gibi mali politikalar getirerek oyun alanını dengelemektir. Bununla birlikte, bu tür müdahalelerden önce, düşük gelirli haneler arasında enerji yoksulluğunu şiddetlendirmemelerini veya sosyal olarak gerileyici başka etkileri olmamalarını sağlamak için dikkatli bir değerlendirme yapılmalıdır. Düşük gelirli tüketicilere veya toplumun diğer çok etkilenen kesimlerine, düşük karbonlu ısıtma ve soğutma çözümlerine geçmelerine yardımcı olmak için özel destek sağlanabilir.

Diğer yaygın engeller arasında tüketicinin ataleti ve mevcut verimli, yenilenebilir temelli çözümler ve bunların etkinliği ve faydaları hakkında farkındalık eksikliği yer alır. Bilgilendirme kampanyaları, ataletle savaşmak ve farkındalığı artırmak için hayati bir araçtır.

Ayrıca, tarımsal artıklardan elde edilen sürdürülebilir biyokütle gibi yenilenebilir yakıtlar için güvenilir tedarik zincirlerinin ve bölgesel ısıtma ve soğutma şebekeleri gibi ilgili altyapıların geliştirilmesi, birçok durumda izin süreçlerinin düzene sokulması ve doğrudan yatırımların yapılmasıyla hızlandırılabilir.

Sabit yüksek dereceli ısı akışlarının bazı mevcut yenilenebilir çözümlerle karşılanmasının zor olduğu bir kısım endüstriyel uygulamalar da dahil olmak üzere bazı alanlarda teknik engeller devam etmektedir. Araştırma ve geliştirme ile pilot ve örnek projeler için destek, yenilenebilir teknolojilerin uygulama alanını genişletmede önemli bir role sahiptir.

Binalarda ve endüstriyel süreçlerde yenilenebilir ısıtma ve soğutmanın artırılması için kritik koşullar, daha katı bina kuralları, bina iyileştirmeleri için destek ve cihaz standartları gibi enerji verimliliği politikalarıdır. Çoğu orta vadede düşük maliyetlidir ve yenilenebilir ısıtma ve soğutma uygulamalarının maliyet rekabetçiliğini artırabilir. İskandinav ülkeleri, bina yönetmeliği gerekliliklerini kullanarak yeni binalarda yenilenebilir ısıya geçişi yüksek enerji verimliliği standartları ile birleştirdi.

Belirli yollarla ilgili olanlara ek olarak tüm ortak engellerin üstesinden gelmek, sektörler arasında güçlü koordinasyon (örneğin güç ve ısı) ve farklı yönetişim düzeyi (örneğin ulusal ve şehir düzeyinde) üzerine inşa edilmiş elverişli bir kurumsal yapı gerektirecektir.

DÖNÜŞÜM YOLLARI

Bu rapor, beş geçiş yolunu tanımlıyor ve verimli ve yenilenebilir ısıtma ve soğutmaya yönelik temel bir altyapı sağlayan bölgesel ısıtma ve soğutmaya odaklanıyor. Bu yolları, bunların faydalarını ve zorluklarını açıklıyor ve bu zorlukların üstesinden gelmek için gereken politikaları analiz ediyor. Yollar şunlardır: 1) yenilenebilir tabanlı elektrifikasyon; 2) yenilenebilir gazlar; 3) biyokütlenin sürdürülebilir kullanımı; 4) güneş termal ısısının doğrudan kullanımı; 5) jeotermal ısısının doğrudan kullanımı. Rapor ayrıca, tüm yollara ulaşmanın anahtarı olan etkileştirici altyapıyı geliştirmek için gereken politikaları da analiz ediyor.

1.Yenilenebilir Tabanlı Elektrifikasyon

Fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye dayalı elektrik teknolojilerine geçiş sera gazı emisyonlarını azaltma konusunda önemli bir potansiyele sahiptir.

Halihazırda, ısı pompaları konut ısı talebinin küçük bir bölümünü (2019’da yaklaşık %5) karşılamaktadır. Bu payı hızla çoğaltmak, binalardaki sera gazı emisyonlarını azaltmak için en etkili stratejilerden biridir. Kullanımını etkin bir şekilde hızlandırabilecek politikalar, krediler, hibeler ve sübvansiyonlar gibi mali ve mali önlemleri içerir. Kömürle çalışan kazanlardan ısı pompalarına geçmek için Çin, nominal ısıtma kapasitelerine ve verimliliğine bağlı olarak ısı pompalarının perakende fiyatının yaklaşık %10’una eşit hükümet sübvansiyonları sağladı. Sonuç olarak, 2018’de yarım milyondan fazla ısı pompası satıldı. Sektör, yiyecek ve içecek ve tekstil endüstrilerinde halihazırda mevcut olan rekabetçi uygulamalarla elektrifikasyon için de büyük fırsatlar sunuyor. Isı pompaları ayrıca verimliliği daha da artırmak ve maliyetleri düşürmek için güneş termal ön ısıtma (Danimarka’daki bazı bölgesel ısı ağlarında olduğu gibi) veya atık ısı geri kazanımı ile birleştirilebilir.

Yüksek verimli elektrikli ocaklara ve diğer cihazlara geçişten ilave azalma sağlanabilir. Bu, minimum enerji performansı standartlarıyla desteklenebilir.

Isıtma ve soğutmanın yaygın elektrifikasyonu, genel elektrik talebini önemli ölçüde artırabilmesiyle birlikte talebe cevap noktasındaki iyileştirmeler yoluyla elektrik sistemine esneklik sağlama potansiyelini de ortaya çıkarır. Böylelikle güneş fotovoltaik ve rüzgâr gibi değişken yenilenebilir enerjinin daha yüksek paylarının elektrik üretim karışımına entegrasyonunu kolaylaştırır. Termal depolama, ısıya bağlı elektrik talebini zaman içinde değiştirme ve elektrik arzındaki değişkenliğe uyum sağlama imkânı sunar.

Yine de bu potansiyelden yararlanmak, talep karşılanması destekleyen proaktif politikalar gerektirir. Bunlar, uzaktan izleme ve kontrol teknolojilerinin konuşlandırılması yoluyla güç ağlarını yükseltme ve enerji piyasasında toplayıcılar ve özel esneklik ürünleri oluşturma önlemlerini içerebilir. Ayrıca, kullanım süresi tarifeleri, kullanıcıların taleplerini sistem ihtiyaçlarına göre eşleştirmelerine ve maliyetleri düşürmelerine yardımcı olabilir.

Şebeke dışı ve zayıf şebeke bağlamlarında, tümünün sinerjik bir şekilde uygulanmasını sağlamak için merkezi olmayan ısıtma ve soğutma planlarını kırsal alan elektrifikasyon planları ve politikaları ile koordine etme ihtiyacı vardır. Koordinasyon önlemleri, teknolojilerin yayılmasının sosyo-ekonomik kalkınma hedeflerini desteklediğinden emin olmak için daha geniş bir kalkınma planının parçası olmalıdır. İhtiyaç duyulan tedbirler arasında düzenlemeler, mali teşvikler, bağışçı destekli araştırma ve geliştirme, ölçek ekonomilerini artırmaya yönelik programlar, finansmanı kolaylaştıracak politikalar, minimum enerji performansı standartları, cihaz etiketleri, halkı bilinçlendirme kampanyaları, kullanıcı eğitimi ve kılavuzlar ve tüketici finansman modelleri vardır. Bu tür politikalar, önemli sağlık yararları sağlama potansiyeline sahiptir. Bunlar, temiz pişirme teknolojilerine erişimin yanı sıra tarımda gıda koruma uygulamaları yoluyla da elde edilebilir.

2.Yenilenebilir Gazlar

Tüm ısıtma ve soğutma son kullanımları rekabetçi bir maliyetle elektrikli hale getirilemeyeceğinden, fosil gazların yerini alacak yeşil hidrojen, biyogaz ve biyometan gibi yenilenebilir gazların önemli rolü olacaktır. Yenilenebilir gazlar, fosil gazı için inşa edilmiş kapsamlı mevcut ağlardan ve altyapıdan sıklıkla yararlanarak geçişin genel maliyetlerini düşürür. Pek çok ülke halihazırda gaz şebekelerine biyometan enjekte ediyor ve birkaçı, hidrojeni gaz şebekesine karıştırmayı veya gelecekteki uyumu artırmayı araştırmaktadır.

Fosil yakıt kullanımından kaynaklanan karbon emisyonlarını ve atıkların organik ayrışmasından kaynaklanan metan emisyonlarını önlemeye ek olarak, yenilenebilir gazlar çeşitli potansiyel avantajlar sunar. Bunlar, yüksek yenilenebilir kaynak arzı dönemlerinde üretilebilecekleri ve daha sonra kullanılmak üzere depolanabilecekleri için enerji sisteminin esnekliğini artırabilirler. Örneğin, elektrolizle yeşil hidrojen üretimi, değişken yenilenebilir enerjinin daha yüksek paylarını elektrik şebekesine entegre etmeye yardımcı olabilir.

Biyogaz ve biyometan, yeraltı suyu kirliliğini azaltmak gibi çevresel faydalar da sağlayabilir. Örneğin, Kenya’nın Nairobi şehrinde, bazı kümes hayvanı çiftçileri, ısıtmada kullanılacak yakıtı üretmek ve atık yönetimlerini iyileştirmek için biyogaz çürütücüler ve tavuk gübresi kullanıyor. Yerel olarak üretildiğinde, yenilenebilir gazlar, fosil yakıt kaynaklarına sahip olmayan ülkeler için enerji güvenliğine katkıda bulunabilir.

Şekil 1- Bölgelere ve Hammaddelere Göre Biyogaz Üretimi (Solda) ve Son Kullanım (Sağda), 2017

Mevcut altyapıya büyük miktarlarda yenilenebilir gaz enjekte etmenin fizibilitesi ve güvenliği konusunda endişeler sürmektedir. Ancak, kısa vadede yüksek üretim maliyetleri birincil zorluktur.

Şekil 2- Yenilenebilir Gaz Üretim Maliyet Aralığı (Solda) ve Seçilen Yakıtlar İçin Ortalama OECD Tüketici Fiyatları (Sağda), 2018

Fransa, ülkede tüketilen gazın %10’unu 2030 yılına kadar yenilenebilir hale getirmeyi hedefledi. Danimarka, 2035 yılına kadar şebekesine enjekte edilen gazın %100’ünü yenilenebilir hale getirmeyi hedefliyor.

Yenilenebilir gaz ürünleri için pazarlar yaratmaya yardımcı olacak diğer olası politikalar arasında, daha fazla yenilenebilir gaz kullanımını gerektiren düşük karbonlu yakıt standartları; maliyetleri düşürmek için doğrudan yatırım desteği ve üretim sübvansiyonları; hidrojen için kullanılıp kullanılamayacağını belirlemek için gaz iletim boru hatlarının kapsamlı değerlendirmesi; yeni düzenleyici çerçeveler; ve yenilenebilir gazdan kaynaklanan emisyon azaltımlarını onaylama mekanizmaları sayılabilir.

3.Biyokütlenin Sürdürülebilir Kullanımı

Şu anda ısıtma için en büyük yenilenebilir enerji kaynağı olan biyoenerji, 2018 yılında küresel ısı tüketiminin %21’ini sağladı.

Biyokütlenin daha verimli kullanımına geçiş, iyileştirilmiş ocakların ve modern biyoyakıtların benimsenmesini içerecektir. Birçok ülke, biyokütlenin sürdürülebilir kullanımını artırmak için halihazırda politikalar uygulamaktadır. Etiyopya, Gana, Malawi, Nijerya, Ruanda, Senegal ve Uganda dahil olmak üzere bir dizi Sahra altı ülke, kalkınma finansmanı ile desteklenen ulusal yemek pişirme programlarını başlatıyor veya ölçeklendiriyor. Benzer şekilde, Batı Afrika Temiz Yemek İttifakı, 2030 yılına kadar Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’ndaki tüm vatandaşlara temiz, verimli ve uygun fiyatlı pişirme ocakları ve yakıtları (örn. Peletler veya briketler veya alkol yakıtları) sağlamayı amaçlamaktadır. Daha temiz pişirme alternatifleri, aşçı fırın ekipmanları ve yenilenebilir yakıtlar için krediler, mikro finansman ve kullandıkça öde iş modelleri yoluyla da teşvik edilebilir.

Aynı zamanda standartlar, sertifikasyon ve testler, temiz pişirme çözümlerinin kullanıcı ihtiyaçlarını karşılamasını, hava kalitesi standartlarını karşılamasını ve sürdürülebilir yakıt tedarik zincirleri ile desteklenmesini sağlamada kilit rol oynar.

Finansal teşvikler, modern ve verimli biyokütle kazanlarının gaz veya yağ kazanlarına kıyasla daha yüksek sermaye maliyetlerinin üstesinden gelmeye yardımcı olabilir. Örneğin, Fransa’nın Fonds Chaleur (Isı Fonu), küçük ölçekli biyokütle uygulamaları dahil olmak üzere konut, ticari ve endüstriyel yenilenebilir ısı için sübvansiyonlar sunmaktadır.

4.Güneş Termal Isısının Doğrudan Kullanımı

Son on yılda, küresel güneş termal kapasitesi istikrarlı bir şekilde 2009’da 171 gigawatt termalden (GWth) 2019’da 479 GWth’e yükseldi.

Şekil 3- Küresel Güneş Termal Kapasitesi, 2009-19

Güneşten gelen enerji, diğer kullanımların yanı sıra, alan ve su ısıtma, endüstriyel işlemler, gıda kurutma ve atık su arıtımı için doğrudan kullanılabilir. Güneş kollektörleri absorpsiyonlu veya adsorpsiyonlu soğutucularla eşleştirildiğinde, soğutma için güneş enerjisi de kullanılabilir.

Tek aile evleri ve çok aileli binalarda güneş enerjili su ısıtma sistemleri, güneş termal ısısının en büyük kullanımını temsil ederken (2018’deki toplam kapasitenin neredeyse %90’ı), bölgesel ısıtma ağları (Danimarka liderliğindedir), endüstriyel süreçler ve alan ısıtma ve soğutma, kurulu kapasitenin yalnızca %4’ünü temsil etmektedir.

En büyük soğutma talebi en yüksek güneş potansiyeli ile çakıştığından, güneş ısısının iklimlendirme için büyük bir potansiyeli vardır. Güneş ısısının soğutma ve endüstriyel süreçler için kullanılmasında teknik engellerin üstesinden gelmek için araştırma ve demonstrasyon projeleri için destek gerekmektedir.

Güneş enerjisi sistemleri, bölgeye ve uygulamaya bağlı olarak yaşam döngüsü temelinde son derece uygun maliyetli olabilse de çoğu sistem yüksek ön maliyetlere sahiptir. Etkili destekleyici politikalar, krediler, hibeler, vergi kredileri veya sübvansiyonlar gibi mali ve finansman teşvikler, talimatlar ile birlikte pazarın boyutunu büyütmek için hedefler içerir. Örneğin Danimarka, büyük ölçekli güneş termal bölgesel ısıtma tesisleri inşa etmeye yardımcı olmak için vergi teşviklerinden yararlandı. Ruanda’da SolaRwanda programı tarafından sağlanan hibe ve krediler, 2018 yılına kadar evlere 3.000’den fazla güneş enerjili su ısıtıcısının kurulmasına yol açtı.

Güney Afrika’nın Güneş Enerjili Su Isıtıcı Kampanyası gibi halkı bilinçlendirme çabaları, tüketicilerin mevcut güneş termal çözümleri ve faydaları hakkındaki bilgilerini artırabilir.

Güneş enerjili su ısıtıcıları, yerel işler ve endüstriler yaratırken enerji faturalarını önemli ölçüde azaltabilir. 2018’de, güneş enerjili su ısıtıcı endüstrisi 810.000’den fazla istihdam yarattı.

5.Jeotermal ısısının Doğrudan Kullanımı

Jeotermal enerji, alan ısıtma ve soğutmadan su ürünleri yetiştiriciliğine ve diğer ticari ve endüstriyel işlemlere kadar çok çeşitli alanlar için kullanılabilir. Şimdiye kadar, potansiyelin çoğu kullanılmadı. Jeotermal enerji, yaklaşık 30 gigawatt toplam kapasite ile şu anda en küçük yenilenebilir ısı kaynağıdır. Bunun %75’i Çin, İzlanda, Japonya ve Türkiye olmak üzere sadece dört ülkedeydi. 2019’daki toplam termal kullanımın yaklaşık %44’ü banyo ve yüzme içindi.

Türkiye, 60 gigawatt termal (GWth) olarak tahmin edilen teorik bir jeotermal ısı potansiyeline sahiptir. Jeotermal kaynakların kullanımına 1987 yılında 2.000 metrekare (m2) seranın ısıtılmasıyla başlanmıştır. 2019 yılı itibarıyla yaklaşık 450 jeotermal alan keşfedilmiş ve doğrudan kullanım uygulamaları 3.487 MWth’ye ulaşmıştır, bunun %23’ü seraları ısıtmak için kullanılmıştır. Jeotermal enerjinin kullanıma göre dağılımı Şekil 4’te sunulmaktadır. Tarımsal seralara giren jeotermal ısının payı sürekli artmaktadır. Seralarda yaklaşık 6,6 milyon ton sebze ve meyve üretiliyor ve gelirlerin yaklaşık 2,18 milyar ABD doları olduğu tahmin ediliyor. Jeotermal sera ısıtma son zamanlarda Türkiye’de, özellikle de hükümetin jeotermal yatırımları desteklemesi neticesinde Batı Anadolu’da popüler hale geldi.

Şekil 4- Türkiye’de Kullanılan Jeotermal Isıtma, 2018

Engeller aşılabilirse, bu kullanım önemli ölçüde artabilir. Bu engellerin başında, yüksek ön yatırım maliyetleri, jeotermal kaynakların büyüklüğü ve en uygun lokasyon hakkındaki belirsizlikler (yüksek keşif ve sondaj riskleriyle sonuçlanan) ve yetersiz politika ve düzenleyici çerçeveler gelmektedir.

Jeotermal kaynaklarla ilgili ayrıntılı ve kapsamlı verilerin toplanmasını ve paylaşılmasını teşvik etmeye yönelik hükümet girişimleri ve planları, kredi garantileri, hibeler ve gösteri projeleri için doğrudan destek gibi yatırımcıların ilgisini çekmeye yardımcı olabilir. Tarımda jeotermal enerjinin kullanımına destek, önemli sosyo-ekonomik faydalar sağlayabilir. Son örnekler arasında, Kenya’da 2019’da kurulan bir jeotermal tahıl kurutucu, çiftçilerin kurutma maliyetlerini yarıdan fazla azalttı.

ALTYAPI OLUŞTURMA

Bölgesel ısıtma ve soğutma ağlarının yenilenebilir kaynakların geniş çaplı girişine izin verme kapasitesi, onları bu raporda tartışılan yolların çoğu için kilit bir varlık haline getirmektedir. Bu sistemler, bir veya daha fazla ısı kaynağını bir konut bloğuna, bir mahalleye, bir mahalleye ve hatta tüm bir şehre sıcak veya soğuk akışkan sağlayan boru ağlarıyla birleştirir. Bölgesel ısıtma ve soğutma, özellikle yoğun kentsel alanlarda, çoğu merkezi olmayan sistemden daha fazla verimlilik ve yakıt tasarrufu sağlar. Sonuç olarak, daha geniş enerji geçişinde temel bir rol oynamaları beklenmektedir.

Şimdiye kadar, çoğu bölgesel ısıtma şebekesi fosil yakıtlarla çalışıyor (genellikle kömür veya gaz yakıtlı elektrik santralleriyle bağlantılı), ancak özellikle Estonya, Finlandiya, Letonya ve İsveç’te biyokütle gibi bazı yenilenebilir enerjileri entegre edenlerin sayısı artıyor. Çoğu durumda, yakıt anahtarı politikaya göre yönlendirilmiştir. Bu nedenle politikalar hem yeni bölge altyapısının konuşlandırılmasında hem de mevcut bölge ağlarında yenilenebilir enerjinin daha fazla kullanılmasında önemli bir role sahiptir. Ulusal veya yerel düzeylerde tasarlanabilen ve uygulanabilen bu politikalar, yatırım belirsizliğini azaltmak için ısı haritalama ve bağlantı zorunluluklarını; yenilenebilir entegrasyon hedefleri, potansiyel yatırımcılar için riskleri en aza indirmek için kredi garantileri; yerel finansmanın elde edilmesinin zor olduğu çok taraflı kalkınma bankalarından imtiyazlı finansman; ve yüksek sermaye maliyetlerini dengelemek için sübvansiyonlar, hibeler veya vergi kredilerini içerir. Bir örnek, bölgesel ısıtma borularının uzunluğuna ve çapına göre sübvansiyonlar sunan 2016 tarihli Alman CHP (birleşik ısı güç sistemi) Yasasıdır; mevzuat halihazırda yeni ve mevcut sistemlere önemli yatırımlara yol açmıştır.

Bölge ağları genellikle doğal bir tekel durumu yaratabilir. Bu gibi durumlarda, tüketicilerin güvenini korumak için düzenlenmiş tarifeler, şeffaf fiyatlandırma ve rekabet gözetimi gerekebilir.

EYLEM ÇAĞRISI

Yaygınlaştırma politikaları, yenilenebilir enerji ısıtma ve soğutma politikalarının entegre edilmesi ve etkinleştirilmesi ile el ele gitmelidir. Genel enerji kullanımı için olduğu gibi, iyi dengelenmiş bir politika paketi, ülkelerin engelleri aşmalarına ve geçişin sosyoekonomik ayak izini maksimize etmelerine olanak sağlayacaktır.

  • Yenilenebilir ısıtma ve soğutma hem oyun alanını dengelemek hem de maliyetleri rekabetçi tutmak ve ayrıca sosyal, ekonomik, çevresel ve diğer faydaları en üst düzeye çıkarmak için proaktif politikalara ihtiyaç duyar.
  • Yenilenebilir ısıtma ve soğutmayı ölçeklendirmeye yönelik önlemler, geniş sosyo-ekonomik politikalar ve hedeflerle uyumlu hale getirilebilir. Bunlar, nüfusun savunmasız kesimleri için koşulların iyileştirilmesini, temel ekonomik sektörlerin geliştirilmesini, uzun vadeli enerji planlarının oluşturulmasını ve uluslararası iklim ve sürdürülebilirlik hedeflerinin takip edilmesini içerebilir.
  • Bölgesel ısıtma ve soğutma için uzun süredir varolan ağlar, artan yenilenebilir enerji paylarını barındıracak şekilde uyarlanabilir.

Gezegenimizin geleceği dekarbonizasyona bağlıdır. Çözümler, arzu edilen sonuçlara ulaşabileceğini göstermektedir. Ancak eksik olan şey, siyasi irade ve uzun süreli kapsamlı planlamadır.

Eylem ihtiyacı açık ve acildir. Hükümetler, sivil toplum, tüketiciler, araştırma kurumları ve özel sektör değişimi tetiklemek için bir araya gelmelidir.

Kaynak: “Renewable Energy Policies in a Time of Transition Heating and Cooling”, IRENA

İndirmek için tıklayın

Diğer İçerikler