Paris iklim hedeflerine ulaşma umuduna sahip olmak için, dünyanın süper güçleri arasında düşük karbon üstünlüğü için rekabetçi bir yarışa ihtiyacımız var. Biden yönetimi ABD’nin iklim hedeflerine ulaşmak için çaba harcamaya başlamış olsa da Çin’in sıfır karbon ekonomisine geçişteki başarısı özellikle önemli olacaktır.

Çin, ikinci sıradaki ABD’nin iki katı emisyon ile dünyanın en büyük sera gazı salımı yapan ülkesidir. Dolayısıyla, Çin’in enerji geçişi sırasında yaptıkları, dünyanın Paris iklim hedeflerine ulaşıp ulaşmaması üzerinde büyük bir etkiye sahip olacaktır.

Nisan ayının sonunda Başkan Biden’ın ev sahipliğinde yapılan Liderler İklim Zirvesi’nde ABD, sera gazı (GHG) emisyonlarını 2030 yılına kadar 2005’teki temel çizgiden %50-52 oranında azaltmak için yeni bir orta vadeli emisyon hedefi taahhüt etti. Bazı gözlemciler hedeften memnun kalırken, diğerleri daha fazlasını bekliyordu. ABD’nin taahhüdü diğer gelişmiş ülkelerinkilerle büyük ölçüde uyumlu idi.

Çin, İklim Zirvesi’nde yeni bir hedef açıklamadı. Eylül 2020’de 2060’a kadar net sıfır emisyon taahhüdü verdi ve aralık ayında 2030 için iklim hedeflerini yeniden güncellemişti. Ancak Başkan Xi, Zirvede, Çin’in 15. beş yıllık planının başlamasıyla birlikte 2026’dan itibaren kömür kullanımının düşmeye başlayacağını belirtti. Kömüre olan büyük bağımlılığıyla, Çin’in uzun vadeli hedeflerine ulaşmak için ele alması gereken ilk şeylerden biri bu idi.

2020 Enerji Dönüşümü Görünümü, düşük karbon geçişinin Paris hedeflerine ulaşmak için gereken ölçekte veya hızda gerçekleşmediğini gösteriyor. 1,5°C Paris hedefine ulaşmak için, 2030 yılına kadar küresel olarak sera gazlarında %50’lik bir azalmaya ihtiyaç var. 2050 yılına kadar net sıfıra yakın bir seviyeye ihtiyaç var.

Tahminimiz karbondan arındırma ve azaltılmış enerji yoğunluğu ile hızlı ilerleme gösterse de süreç yeterince hızlı değil. Bizim bakış açımız, yüzyılın sonuna kadar 2,3°C’lik bir ısınma olduğunu gösteriyor ki bu, BM İklim Paneli IPCC tarafından tehlikeli olarak nitelendirilen bir seviye.

Energy & Climate Intelligence Unit ve Oxford Net Zero tarafından yakın zamanda yayınlanan bir rapor, ne kadar daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğunun altını çiziyor. Araştırmaları, mevcut net sıfır taahhütlerinin küresel emisyonların yalnızca %61’ini, küresel GSYİH’nın %68’ini (satın alma gücü paritesi açısından değerlendirilir) ve dünya nüfusunun %56’sını kapsadığını gösteriyor.

ABD, Çin ve AB birlikte küresel GSYİH’nın yarısından fazlasını ve küresel GHG emisyonlarının neredeyse yarısını oluşturuyor. Her ne kadar büyük yayıcılar olsalar da düşük karbon teknolojisi, yenilenebilir kaynaklar, elektrifikasyon ve dijitalleşme açısından enerji geçişinde kilit oyunculardır. Ortaya çıkan bu devasa arenada kısa ve orta vadede bir liderlik pozisyonu elde etmek, bunu doğru yapan ülkelere önemli ekonomik faydalar sağlayacaktır. Tahminimize göre, yenilenebilir enerji ve enerji şebekelerine yönelik küresel harcamalar 2050’de 2,7 trilyon USD/yıl’a ulaşacaktır.

Bir de işin siyasi yönü var. Başkan Biden, karbon azaltımı ve istihdam yaratma olmak üzere çifte fayda sağlayacak bir temiz enerji devrimine öncülük etme taahhüdünü açıkça belirtti. Şimdi kararlı adımlar atan ülkelerin geleceğin ekonomik faydalarından yararlanacağını belirtti.

Dünyanın neresinde olursanız olun, küresel bir süper güç ve dünyanın en büyük sera gazı yayıcısı olarak Çin’in önümüzdeki on yıllarda enerji dönüşümüne (geçişine) nasıl yaklaştığı önemlidir. İstatistikleri düşünün: Çin, neredeyse 1,4 milyar vatandaşı diğer bir ifadeyle dünya nüfusunun %17,5’i ile dünyanın en kalabalık ülkesidir. Küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %30’undan sorumludur ve dünyanın en kirli yakıtı olan kömürün yarısından fazlasını kullanmaktadır. Buna, 2025 yılına kadar %5,5’in üzerinde ve 2025-2030 yılları arasında yaklaşık %4,5’lik ekonomik büyüme tahminlerini ekleyin; bu, enerji talebini zirveye çıkıp düşmeye başlamadan önce artıracak demektir.

Çin’in ölçeği öyle büyüktür ki net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşması durumunda, öngörülen iklim ısınmasını kendi başına 0,2-0,3°C azaltacağı tahmin edilmektedir.

Çin’in Paris hedeflerine ulaşmadaki rolü göz ardı edilemez. Ve mevcut iklim taahhütleri “2030 yılına kadar en yüksek emisyonlara ulaşmak ve 2060 yılına kadar net sıfır emisyon elde etmek” övgüye değer.

Unutulmaması gereken ilk nokta, Çin’in enerji dönüşümünün diğer büyük ekonomilerin çok gerisindeki bir konumdan başlamasıdır. Bu, emisyonlarının ölçeğinden ve ülkenin karbondan arındırılması zor birçok sektörü içeren devasa sanayi ve üretim tabanından kaynaklanmaktadır. Çin’in dünya mallarının büyük bir bölümünü ürettiği ve dünyanın başka yerlerinde kullanılan ürün ve malzemelerin üretim emisyonlarından sorumlu olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.

Muhtemelen, Çin’in karbonsuzlaştırma başlangıç ​​noktası ABD’nin 20 yıl gerisinde ve Avrupa’nın daha da gerisindedir. Çin için bu, bazı faydalar sağlıyor çünkü mevcut teknolojiler, özellikle de yenilenebilir enerjiler artık o kadar ucuz ki Çin’in geçişi çok daha hızlı olabiliyor.

Karşılaştırma yapacak olursak, küresel emisyonların yaklaşık %15’i ile dünyanın en büyük ikinci yayıcısı olan ABD, dünyanın kişi başına en yüksek karbon ayak izinden birine sahip. Bu nedenle, Çin’den farklı bir enerji geçişi zorluğuyla karşı karşıya. ABD’nin önünde 330 milyon vatandaşı arasında değişen davranış ve tüketim kalıplarını içeren bir süreç var.

DNV’nin Enerji Dönüşümü Görünümü, Çin için 2050’ye kadar en olası enerji geçişinin haritasını çıkardı. Genel olarak, Çin’in enerjiyle ilgili CO 2 emisyonlarını 2050 yılına kadar %77 azaltacağını ve 2060 net sıfır hedefine ulaşma yolunda olacağını tahmin ediyoruz. Ama oraya nasıl ulaşacak?

Çin’in enerji kullanımı, azalan ekonomik büyüme ve artan enerji verimliliğinin bir araya gelmesiyle 2030 yılına kadar zirve yapacak olsa da kömür ve fosil yakıt kullanımını büyük ölçüde azaltması gerekiyor. Kömür kullanımında 2030’dan sonra elektrifikasyon ve yeni enerji kaynaklarının ikamesi olarak önemli bir düşüş olacak.

Petrol, 2030’a kadar hafif bir artışla benzer bir yol izliyor, ardından keskin bir düşüş geliyor. Enerji kullanımının 2030’a kadar artmaya devam etmesiyle birlikte, doğal gaz kullanımı, toplam enerji kullanımı içindeki önemli bir yenilenebilir enerji artışıyla birlikte önümüzdeki 10 yılda ikiye katlanacak.

Kömür ve petrol kullanımı azaldıkça, Çin’in elektrik kullanımı önemli ölçüde artacak ve 2050 yılına kadar iki katına çıkacağı tahmin ediliyor. Bu, açık deniz rüzgarı da dahil olmak üzere güneş PV ve rüzgar enerjisindeki büyük genişleme ile desteklenecek. 2050 yılına kadar Çin’in elektriğinin neredeyse %90’ının yenilenebilir kaynaklardan ve %6’sının nükleerden geleceğini tahmin ediyoruz.

Kaynak: “China’s Role in the Race For Climate Leadership”, Forbes

İndirmek için tıklayın

Diğer İçerikler