İngiltere’deki son istatistiklere göre 2016’da İngiltere’de düşük karbon ve yenilenebilir enerji kaynaklarının cirosu 77 milyar £’ı (107 milyar $) görerek %3.8’lik bir büyüme göstermiştir. İngiltere hükümeti ekonomik büyümenin yeşil olarak gerçekleştirilmesini 4 ana hedeften biri olarak belirleyen “Industrial Strategies” ve enerji verimliliği ve düşük karbonlu teknolojilere yatırımı teşvik için 50 adımlık bir plan ortaya koyan “Clean Growth” raporlarını da yayınlayarak düşük karbonlu, rekabetçi bir ekonomiyi ülkenin ana hedeflerinden biri haline getirdiğini açıkça belirtmiştir.

Ancak hükümetin bu çabalarının sonucunu ve İngiltere’nin hedeflediği rekabet gücünü hayata geçirip geçiremeyeceğini doğrudan etkileyen en büyük faktör ülkedeki elektrik fiyatlarıdır. University College London’ın yayınladığı yeni bir rapora göre İngiltere endüstrisinin ortalama elektrik ücretleri Fransa ya da Almanya ile karşılaştırıldığında daha yüksekte seyretmektedir.

İngiltere’nin komşularının elektrikte daha uygun fiyatlara sahip olmasının arkasında yatan nedenlerin en başında kıtadaki ülkelerin şebekelerinin arasındaki bağlantıların daha güçlü, aralarındaki enerji ticaretinin daha sağlıklı ve ağır endüstriler için fiyatları da düşürebilecek kollektif, uzun dönem anlaşmalara daha yatkın olması olarak sayılabilir. Kıtada ayrıca yenilenebilir enerji şebekeye daha iyi entegre olmuş bir şekilde hizmet vermektedir. Peki İngiltere düşük karbonlu bir enerji geleceğine ilerlerken endüstrisine daha rekabetçi fiyatlar sağlamak için ne gibi önlemler alabilir?

Öncelikle hükümetin “onshore” rüzgar enerjisi gibi belirli bir olgunluğa erişmiş yenilenebilir enerji kaynaklarını üzerine politikalarını yeniden masaya yatırması gerekmektedir. Düşük karbonlu ve maliyet bakımından oldukça rekabetçi bir teknoloji olmasına rağmen toptan fiyatlarının da altında elektrik tedarik edebilecek “onshore” rüzgar enerjisinin İngiltere’deki mevcut politikalarla pazarda nasıl bir yol izleyebileceği yatırımcılar için oldukça bulanıktır. Uzun dönemde hükümetin sıfır karbon ve ticareti yapılabilir elektrik sözleşmelerini desteklemesi bu konuda çözüme giden adımlardan biri olabilir. Bu endüstriyel tüketicilerin yenilenebilir enerji üreticileri ile uzun soluklu anlaşmalar imzalamasına izin verecek, sübvanse edilmemiş, düşük maliyetli temiz elektriğe erişimini sağlayacaktır. Endüstriyel tüketiciler ayrıca bu yolla anlaşmalarda esneklik kazanacak, zaman içinde elektrik ihtiyaçları ve talepleri değişse bile anlaşmalarını yeni duruma adapte edebileceklerdir.

Kritik sonuçlar doğurabilecek ayrı bir konu da Brexit müzakerelerinin sonuçlarıdır. Mevcut durumda İngiltere, enerjinin sınırlar arasında uygun maliyetle paylaşımını hedefleyen Avrupa Birliği iç enerji pazarının bir parçasıdır. Bu yolla Avrupa Birliği üye ülkelerinin ulusal şebekeleri arasında bağlantı kurulması teşvik edilmekte, bu teşvikler ülkenin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmekte ve sonuç olarak elektrik ticareti daha kolay hale getirilmektedir.

İngiltere’nin Avrupa şebekeleri ile bağlantısı nispeten sınırlı kalmıştır. Ancak henüz plan aşamasında olan birkaç proje ile bu bağlantının güçlendirilmesi planlanmıştır. İngiltere’nin bu ve benzer projelerle girişimini artırması hem ülkenin komşuları ile enerji ticaretini daha kolay hale getirecek hem de elektrik talebinin yüksek olduğu zaman dilimlerinde sistem güvenliğini sağlama maliyetlerini düşürecektir. Bu noktada İngiltere’nin bu projeleri hayata geçirmesi ve tüm faydalarından tam olarak yararlanabilmesi için Brexit müzakereleri büyük bir önem kazanmaktadır. İngiltere’nin hedeflerine ulaşması için müzakerelerde AB iç enerji pazarına tam erişim hakkını mutlaka koruması gerekmektedir.

Kaynak: “Being competitive in a low-carbon world”, Intelligence Unit, The Economist

İndirmek için tıklayın

Diğer İçerikler