Son yıllarda ekonomistler arasında ilginç bir tartışma yaşanıyor. Bu tartışma çevre düzenlemesine özel bir vurgu yapan uygun regülasyon politika kapsamını merkezine alıyor. Biden İdaresi’nin iddialı çevresel hedefleri göz önüne alındığında, bu tartışma önümüzdeki aylarda ve yıllarda hızlanabilir.

Ekonomistlerin boğuştuğu konu, ABD politikalarından yabancılara sağlanan faydaların, ekonomik bir analizde öncelikle Amerikalılara düşen maliyetlerle aynı ağırlığı alıp almayacağıdır. Bu ikilem en sık iklim politikasında ortaya çıkar, ancak diğer birçok politika alanıyla da ilgilidir.

İklim değişikliğinin sorunu bu kadar zorlaştıran bir yönü, sorunun doğası gereği küresel olmasıdır. Kendi emisyonlarımızın sınırlarımızı aşan etkileri var ve aynısı diğer ülkelerin emisyonları için de geçerli.

Düzenleyici ekonomik analize giren bazı teknik girdiler göz önüne alındığında, mevcut sorun daha somut hale geliyor. Havaya bir ton karbondioksit salmanın refah maliyetinin bir ölçüsü olan “karbonun sosyal maliyetini” (SCC) düşünün. Bir tahmin, yerel SCC’nin toplam SCC’nin sadece yüzde 7 ila 23’ü olduğunu, yani ABD’nin iklim değişikliğiyle mücadele eylemlerinden elde edilen refah faydalarının çoğunun yabancılara gittiği anlamına geliyor. Bu arada, aynı ABD politikalarına uymanın maliyeti genellikle Amerikalılara düşüyor.

Geleneksel olarak, düzenleyici politika yalnızca yerel perspektifi benimsemiştir. Yani, politikalarımızın diğer ülkelerdeki insanlar üzerindeki etkisine değil, Amerikalılar için fayda ve maliyetlere odaklanıldı. Bir dereceye kadar bu mantıklı. Belki de Washington DC’deki temsilcilerimiz dikkatlerini kendilerini seçen seçmenler için en iyi olanı yapmaya odaklamalıdır. Liderlerimiz, savunma veya göçmenlik gibi diğer politika alanlarında gezegendeki herkese aynı ağırlığı verirse, yerel kurumlarımız ve kaynaklarımız bunun altından kalkamayacaktır.

Ancak başka bir düzeyde – tamamen ekonomik bir düzeyde – yalnızca yerel bakış açısı gerçekten hiç mantıklı değil. İklim değişikliğiyle mücadeleyle ilgili ekonomik dengeler düşünüldüğünde, bir politikanın tüm faydaları ve maliyetleri hesaba katılmamalı mı? Eylemlerimizin etkilerini bizim kadar hisseden bazı bireylere neden sıfır ağırlık verilerek analiz dışı bırakılsın?

Pek çok ekonomist, kime başvurduklarından bağımsız olarak, bir analizde fayda ve maliyetlerin aynı ağırlığı alması gerektiği ilkesine bağlı kalır. Bu etkilerin dağılımı – aynı zamanda önemli olsa da – ayrı bir konu olarak düşünülmelidir.

İşte bunu düşünmenin başka bir yolu: Bazı bireylerin ekonomik analizden dışlanması gerektiğini kabul etsek bile, kimin içeri girip kimin dışarıda bırakılacağına dair karar bilim değil, değerler meselesidir. Bu tam da yönetimlerde bir değişiklik olduğunda farklı cevaplar görmeyi bekleyebileceğimiz türden bir siyasi soru. Demokratlar iktidardayken, Cumhuriyetçiler Önce Amerika bakış açısına sahipken, ekonomik analizlerinde yabancılara sağlanan faydaları saymaya karar verirlerse şaşırmamalıyız. Sonuçta, iki tarafın farklı (ve gelişen) değer sistemleri var.

Ancak muhafazakarların ve liberterlerin bazı insanları ekonomik analizin dışında tutmak için konumlarını yeniden düşünmek isteyebilecekleri nedenler de var. Küresel analiz perspektifini onaylayan bazı ekonomistler, kuşkusuz, bu politikaların tahmini faydalarını artırarak ölçekleri agresif politika eylemi lehine çevirmek için yapıyorlarsa da işlerin bu şekilde gideceği açık olmaktan çok uzak.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, ödeme istekliliği büyük ölçüde gelirin bir fonksiyonudur ve Amerika Birleşik Devletleri ortalamadan daha zengin olduğu için, aynı zamanda ortalamadan daha yüksek bir VSL’ye (istatistiksel bir yaşamın değeri) sahiptir. Dolayısıyla, hükümetin mevcut uygulamalarının doğru olduğunu varsayarsak, eğer bir analiz küresel bir perspektif alırsa (dünyanın tüm halklarını ayakta tutarsa) uygun VSL yaklaşık 11 milyon dolardan (şu anki ABD rakamı) yaklaşık 2 milyon dolara düşecektir. Dolayısıyla, ekonomik analizde küresel bir bakış açısıyla ele alındığında iklim faydalarının değeri önemli ölçüde artsa bile, ölümle ilgili faydaların değeri önemli ölçüde azalacaktır. Ayrıca, tarihsel olarak ölümlülükle ilgili faydalar, düzenleyici ekonomik analizde, sera gazı emisyonlarının azaltılmasından elde edilen faydalardan çok daha büyük bir fayda payı oluşturmuştur.

Cumhuriyetçiler, iktidarda olduklarında yalnızca yerel perspektifi alma hakları dahilindedir. Ancak Demokratlar seçmenlerinin arzularını temsil ederken argümanları daha az ikna edicidir, çünkü ekonomik bir analizde kimin sayılacağı sorusu nihayetinde değerlerden biridir. Cumhuriyetçiler, küresel bir bakış açısı alma kararı verildiğinde tutarlılığın, analizin tüm yönlerinin bunu yapmasını gerektirdiğini vurgulayarak daha sağlam bir zeminde olacaktır. Demokratlar, yalnızca politik olarak uygun bulduklarını değil, temel varsayımlardaki bir değişikliği takip eden tüm analitik sonuçları kabul etmelidir.

Kaynak: “Why Conservatives And Libertarians Should Think Globally About Environmental Policy”, Forbes

İndirmek için tıklayınız

Diğer İçerikler